"Köşk-i balabanlar Araz'a bakar..." Bir kalem sahibi koca bir toplumu asimilasyondan nasıl koruyabildi?

Mayis Alizade Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Türkiye'nin gazeteci-yazar leşkerinin ezici çoğunluğu soy isminin sonluğundan dolayı Mesud Pezeşkiyan'ı Ermeni bilmişti. Breh, breh, breh...

Ankara'da yaşayan Azerbaycan Cumhuriyeti'nin kurucusu Mehmet Emin Resulzade'ye 1954 yılının ortalarında bir manzum roman ulaştı.

Tahran'da Azerbaycan Türkçesine yayınlanmış Haydarbaba'ya Selam isimli manzum romanın yazarı şair Muhammed Hüseyin Şehriyar'dı.
 

Muhammed Hüseyin Şehriyar.jpg
Muhammed Hüseyin Şehriyar

 

Haydarbaba'ya Selam'ın Mehmet Emin Resulzade'ye ulaştırılmasının sembolik tarihi önemi vardı.

Çünkü genç Resulzade, 1908-1911 yılları arasında Kaçar Türk Hanedanlığı'nın yönetimi altındaki İran coğrafyasında bulunarak dergi çıkarmış, Meşrutiyet Harekatı'nı desteklemiş ve "İran Türkleri" ibaresini siyaset literatürüne dahil etmeye muvaffak olmuştu.

Ve yaklaşık yarım asır sonra dünya siyaset tarihinin en insancıl siyaset ve devlet yönetimi felsefesini yaratmayı ve pratikte uygulamayı başarmış Resulzade'nin önüne bu kez siyasi değil edebi bir olay gelmiş ve Emin Bey bu kez edebi bir eser üzerinden tarih yazma fırsatını kaçırmamıştı.
 

Mehmet Emin Resulzade.jpg
Mehmet Emin Resulzade

 

O tarihin içinde iki öğe saklıydı: 8 sene önce (1945-1946 Tebrizli merkezli Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti) bağımsız devleti kaybetmiş bir topluma karşı uygulanan asimilasyon politikasına karşı dimdik ayakta durulması ve 1828'de paramparça edilmiş bir etnik kimliğin "birlik ve bütünlük" idealinin muhafazası. 

Haydarbaba'ya Selam manzum romanı üzerine kaleme aldığı Edebi bir hadise isimli yazısıyla ikisine de muvaffak olan Mehmet Emin Resulzade tarihler 6 Mart 1955'i gösterdiğinde hayata gözlerini yummuştu.

Bağımsız Azerbaycan Devleti'ni kurup "halka özgürlüğü tattırmış" bir lider bir edebiyat örneği üzerinden halkın "birlik ve bütünlük" felsefesini oluşturmuştu.
 

Mesut Pezeşkiyan.jpg
Mesut Pezeşkiyan / Fotoğraf: AA

 

İşte ileri-geri söylenen her şeyi bir kenara bırakıp Mesut Pezeşkiyan'ın İran Cumhurbaşkanlığı adaylığına sadece bu çerçevede bakılması ve o adaylığın bu çerçevede değerlendirilmesi gerekirdi.

Ki Mehmet Emin Resulzade'nin de amacı zaten o idi. Geniş yazısında Şehriyar'ın Haydarbaba'ya Selam manzum romanını derinden tahlil eden Mehmet Emin Resulzade bu vesileyle Şehriyar'ı Türkiye'ye ve Türkiye üzerinden dünyaya tanıtmaya muvaffak olmuştu.

1951 yılında Ankara'da basılmış Azerbaycan Şairi Nizami kitabı dünya Şark bilimciliğinin en güvenilir kaynaklarından biri olmasının yanı sıra, Nizami'yi "Fars şairi" olarak lanse etmeye kalkmış şovenist propagandaya karşı da  en iyi yanıttı.

Değerini bugün de koruyor, yarın da koruyacağından herkes emin olsun.

Türkiye, İran Azerbaycan'ı coğrafyasını Fars şovenizmi asimilasyonundan koruyacak olan bir kalem sahibini bu şekilde tanırken Haydarbaba'ya Selam manzum romanı Sovyet Azerbaycan'ındaki ulusal bilincin uyanışını tetikledi:

1946 yılında Tebriz merkezli milli devletini kaybeden Azerbaycan Türklerinin önemli kısmı Bakü'nün yolunu tutarken gidenlerin arasında Şehriyar'ın akrabalarından biri daha sonra çok önemli edebiyat araştırmacılarından biri olacak Ebülfez Hüseyni de vardı.
Milli devletinin yıkılması sonucu Bakü'nün yolunu tutmuş Prof. Dr. Mehmetzade, Haydarbaba'ya Selam'ı Kiril alfabesinde Bakü'de defalarca yayımlarken Ebülfez Hüseyni'nin kendisine yazdığı mektuptan çok etkilenen Muhammed Hüseyin Şehriyar akrabası olan çocukluk arkadaşının Bakü'ye gitmiş oğluna şiirle cevap mektubu yazmıştı:

El bülbülü, sen benim öz balamsın...

Ebülfez Hüseyni'nin babası Emir Aslan, Şehriyar'ın yakın akrabalarındandı.

Hasret mahlasıyla şiirler yazan Hüseyni'nin mektubundan etkilenen Şehriyar'ın kaleme aldığı cevap mektubu sadece 20'nci yüzyılın başlarından itibaren Tebriz'den, Urmiye'den, Hoy'dan, Zencan'dan, Marağa'dan, Erdebil'den Bakü'ye gidenlerin kaderini yansıtmakla kalmayıp 1946'da ulusal devletin yıkılması sonucunda farklı ülkelerde kimliksiz-pasaportsuz-vatansız sıfatlarıyla yaşama tutunmak zorunda kalmış yüz binlerce insanın çilesini yansıtıyordu. Ve kuşkusuz Aras nehrinin ikiye ayırdığı Azerbaycan coğrafyası insanlarının o trajik kaderini.

   Deyip, ölsem ne halkı zar isterim
   Ne kabrim üstün gülizar isterim
   Aras kıyısında mezar isterim
   Açık koyun, gözüm o yarı görsün
   O sazlı-sözlü Şehriyar'ı görsün...

 

Bir an önce Şehriyar'ı görmezsem geri dönüyorum...

Çarlık Rusya'sı Şark bilimciliği geleneklerini  sürdürmesi sayesinde Fars edebiyatının özelliklerini Farslardan, Arap edebiyatının özelliklerini Araplardan daha iyi bilen uzmanlar yetiştiren SSCB'nin bizzat Şah Pehlevi'nin isteği üzerine Tahran'a çalışmaya gönderdiği bilim insanlarından biri Prof. Dr. Rüstem Aliyev 1969 ilkbaharında Tahran'a ayak basar basmaz böyle demiş, ısrarını sürdürünce Tahran rejimi 1929'da Tahran'ı terk edip bir daha geri gelmeyi düşünmemiş Muhammed Hüseyin Şehriyar'ı arabayla Tebriz'den Tahran'a Prof. Dr. Rüstem Aliyev'le buluşmaya götürmek zorunda kalmıştı.

Prof. Dr. Rüstem Aliyev.jpg
Prof. Dr. Rüstem Aliyev

1905 Tebriz doğumlu Muhammed Hüseyin Şehriyar, Tahran Üniversitesinde öğrenciyken sevdiği kızla buluşmak için anlaşmış fakat sabaha kadar beklemesine rağmen kız bir türlü gelmediği gibi İran istihbaratının üst düzey görevlisi kıza nişanlanıp Şehriyar'ı Tahran'dan uzaklaştırmıştı.

Hayatının akışını altüst etmiş bu durumdan etkilenen Şehriyar, Behçetabad Hatırası isimli şiirinde duygularını şu şekilde ifade etmişti:

    Yatmış hamı(herkes) bir Allah uyaktır, dahi bir ben
    Ben aşağı kimse yok O'ndan da yukarı.

 

Bilim insanı olarak Prof. Dr. Rüstem Aliyev'in gücü Tahran rejimini Şehriyar'ı Tebriz'den Tahran'a götürmeye zorlarken buluşunca Şehriyar ile Aliyev sabaha kadar konuşmuşlardı.

12 sene önce İstanbul'da buluştuğum Şehriyar'ın en küçük evladı Hadi Bey'e babasının Rüstem Aliyev'le ilgili görüşünü sorduğumda Hadi Bey:

"Şehriyar Rüstem Aliyev'in 6 dilde profesör olduğunu söylemişti" diye anısını anlatmıştı (evlatları da şairi Şehriyar diye anarlar.)
 

Hadi Şehriyar ve Mayis Alizade.jpg
Hadi Şehriyar ve Mayis Alizade.

 

1972 yılında Rüstem Aliyev görevini tamamlayıp karayoluyla Bakü'ye döndüğünde SSCB'nin sınır görevlileriyle yaşadığı sorun yüzünden tutuklanmış ve birkaç sene hapis yatmıştı. Muhammed Hüseyin Şehriyar yazdığı iki şiirle Prof. Dr. Rüstem Aliyev'i savunmuş ve sınırların parçaladığı iki Azerbaycan'da milli duygu taşıyan herkesin gözünü şu mısralarla nemlendirmişti:

Rüstem, Bakü'den söyle bana can sana kurban
Tebriz sana layık nedir Tahran sana kurban.

              

Türkoloji'nin simge şahsiyetlerinden Prof. Dr. Muharrem Ergin'in "Azeri Türkçesi" kitabı 

Mehmet Emin Resulzade'nin 1954'te Muhammed Hüseyin Şehriyar'ı Türkiye'ye tanıtması başta Haydarbaba'ya Selam olmak üzere şairin Türkçe eserlerinin özelliklerine ilişkin incelemelerin ortaya çıkmasına neden olmuştu.
 

Prof. Dr. Muharrem Ergin.jpg
Prof. Dr. Muharrem Ergin

 

Bunların başında Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu'dan sonra Türkiye Türkoloji'nin simge isimlerinden olan Prof. Dr. Muharrem Ergin'in "Azeri Türkçesi" kitabı geliyordu.

376 sayfalık kitapta Haydarbaba'ya Selam'ın dil özellikleri tüm açılardan mükemmel biçimde araştırılmıştır. 

Kitabı okuyan Tebrizli bir posta memuru 1986 yılında İstanbul Üniversitesi'nde Prof. Dr. Ergin'i ziyarete geldiğinde birkaç Tebriz elması getirmiş.

Duygulanan Prof. Dr. Ergin Tebriz meyvelerini "Hayatımın en anlamlı hediyesi" diye nitelendirmişti.

18 Eylül 1988'de Şehriyar'ın vefat haberi İstanbul'da yapılan Uluslararası Türkoloji Kongresi'ne ulaştığında oturumu durduran Prof. Dr. Muharrem Ergin, Muhammed Hüseyin Şehriyar'ın hatırası önünde katılımcıları eğilmeye davet etmişti.

Vefat haberi Bakü'ye ulaşır ulaşmaz evlerde yas törenleri düzenlenmiş, mevlitler okutulmuş, yemekler verilmişti.

Prof. Dr. Halil Rıza'nın "Sanki bir dağ yıkıldı" başlıklı yazısının etkisi bugüne kadar hafızamda...


En ufak fırsatı kullanan Ebülfez Elçibey: Hakkın da bükülmez kolu dönmez yüzü vardır

1979 yılında Tebriz'de basılmış Haydarbaba'ya Selam kitabının illüstrasyonlarını Bakülü ressam Fahrettin Mehmetveliyev çizmişti. 

Hem Haydarbaba'ya Selam'ın  Tebriz'de çıkmasını hem de Fahrettin Mehmetveliyev'in illüstrasyonlar çizmesini fırsat bilen Ebülfez Elçibey'in yazısının başlığı "Hakkın da bükülmez kolu dönmez yüzü vardır" idi (Azerbaycan dergisi, 1981, Şubat sayısı).
 

Cumhurbaşkanı olduğu sıralarda da Elçibey'in dilinden düşürmediği üç şairden biri Muhammed Fuzuli, ikincisi Mehmet Akif Ersoy, üçüncüsü Muhammed Hüseyin Şehriyar'dı.
 

Ebülfez Elçibey.jpg
Ebülfez Elçibey

 

Ebülfez Elçibey'in vefatının onuncu yılı dolayısıyla kaleme aldığım yazının giriş kısmına koyduğum bu mısralar Şehriyar dışında kime mahsus olabilirdi ki?

    Övreş (kavat) kaş alan helme gözü kaştan ayırmış
    Cellat kamasıyla bedeni baştan ayırmış
    Candan ciğeri gardaşı gardaştan ayırmış

    Bir millete tarih boyu bir facia doğmuş
    Biz ellerin ol kahraman ehsasını (duygusunu) boğmuş...

İşte bu "Bir millete tarih boyu bir facia doğmuş" mısrası sadece şovenist Fars rejiminin idaresi altındaki İran Azerbaycan'ınındı değil, aynı zamanda Bakü başkentli Azerbaycan Cumhuriyeti'nde her gün yaşanan insan hakları ihlallerinin en acı dışavurumudur.
 

Dr. Yusuf Gedikli.jpg
Dr. Yusuf Gedikli

 

Ve Dr. Yusuf Gedikli'nin Şehriyar. Türkçe Bütün Şiirleri isimli kitabı

Türkçe 99 şiirden ibaret kitap kapsamlı izahlar eklenmek suretiyle ilk kez 1990 yılında basılmış olup ondan sonra yanılmıyorsam altı baskısı daha vardır.

Kıymetli ağabeyim Dr. Yusuf Gedikli 13 Mart 1988'de hayatının son aylarında Muhammed Hüseyin Şehriyar'ı Tebriz hastanesinde ziyaret ederek birkaç kelime kesebilmiştir. Ne mutlu.

1996 yılında Azerbaycan Bilimler Akademisi Edebiyat Araştırmaları Enstitüsü Müdürü çok değerli bilim insanı ve maneviyat sahibi Prof. Dr. Yaşar Karayev'in teşvikleriyle Şehriyar'ın Türkçe şiirleri konusunda doktora tezi savunmuş Yusuf Gedikli halihazırda bu alanda Türkiye'nin en bilgili şahsiyeti sayılıyor.


Çok kısa bir sonuç yerine...

Muhammed Hüseyin Şehriyar'ın şair kimliği ve İran Azerbaycan'ı Türkçesinde kaleme aldığı şiirler sadece kocaman bir kitleyi asimilasyondan korumamıştır, aynı zamanda bu kimlik ikiye bölünmüş Azerbaycan'ın son seksen seneden bu yana birlik ve bütünlük sembolü olarak kabul görmüştür.

Ve İran'ın mevcut sisteminin izin verip-vermemesini bir kenara koyarak şu husustan emin olabilirsiniz: Azerbaycan Türkü Mesud Pezeşkiyan'ın bugün İran Cumhurbaşkanlığı'na aday olabilmesinin en büyük sebepkârı dini lider Hamaney olmayıp Haydarbaba'ya Selam'ın yazarı şair Muhammed Hüseyin Şehriyar'dır.

Pezeşkiyan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden dolayı ise İran'ın sadece Azerbaycan bölgelerinin değil ülkedeki Türk kökenli Kaşkayların, Türkmenlerin v.d. kavimlerin Muhammed Hüseyin Şehriyar'ın Tebriz'deki mezarı önünde şairin ruhuna Fatiha okumaları gerekir.

Türkiye'dekiler ise Mehmet Emin Resulzade'nin Ankara Cebeci Asri Mezarlığındaki mezarının başında kurucu liderin ruhuna Fatiha okusunlar.

Çünkü 40 milyon Azerbaycan Türkü Haydarbaba'ya Selam'ın sayesinde ayakta durup kendi kimliğini asimile olmaktan önemli ölçüde koruyabilmiştir.

İşte hep "Ana dilinde güçlü edebiyatı olmayan hiçbir toplum özgür olamayacak" derken edebiyatın bu özelliğini kastediyoruz.

Independent Türkçe'de dünyanın önemli yazarlarıyla ilgili yayımladığımız yazılarda bu özelliğin ön planda olmasının okurlarımız da farkında olmalı.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU